Yaşayan hücreler enerji üretir, dolayısıyla insan bedeni elektrik üreten bir mekanizmadır. Bedenin enerji üretim mekanizmasından kaynaklanan bir elektromanyetik alanı vardır.
Bedenimizin etrafındaki enerji alanı, iki kolumuzu açtığımızdaki genişliği düşünürsek, kabaca, bunun boyumuzca uzun bir alana yayılmış hâli kadardır.
Bu alanda, bugüne kadar deneyimlediğimiz tecrübelerin parmak izleri bulunur. Aynı zamanda, bu alan sayesinde diğer canlıların alanlarıyla etkileşimde bulunur ve onlarla bilgi alışverişi yapabiliriz.
Duygular önemlidir. Yaşadığımız duygunun yoğunluğuna göre anılarımız enerji alanımıza kaydedilir. Duygularımız, hücrelerimizin biyolojisine işler ve böylece genler boyunca aktarılabilir. Bir nörobiyolog olan Dr. Candace Pert, duyguların tetiklediği kimyasallar olan nöropeptitlerin, maddeye dönüşen düşünceler olduğunu bulmuştur. Bu da şu demek; duygularımız vücudumuzda saklanıyor ve hücrelerimiz ve dokularımızla etkileşim içinde bulunuyor.
Yapılan araştırmalarda, travmanın, kişinin DNA’sına işlediği ve böylece nesiller boyunca aktarıldığı görülmüştür. Önek verecek olursak, aynı ailede doğan iki kardeşin, birinin büyük halasından, diğerinin dedesinden aktardığı travmaların izlerini taşıyan duygularla doğmaları mümkündür.
Öncelikle travmanın ne olduğuna kısaca bakalım. Bugün hatırlandığında duygusu canlı duran olumsuz anılarımız travmatik anılardır. Bir anıyı düşündüğünüzde şu anda o anıya ait duygularınız canlanıyor, gözleriniz doluyor veya içinizde korku veya kaygı hissediyorsanız, bu travmatik bir anıdır. O anı üzerine psikoterapi ile çalıştıktan sonra, anıyı tekrar hatırladığınızda, bir duygu uyanmadan yalnızca hatırlayabilirsiniz. Bu, o anının travmatik anı olmaktan çıkıp normal anıya dönüştüğü anlamına gelir. Travmaya sebep olan olay; beklenmediktir, şok etkisi yaratır, kişinin başa çıkamayacağını düşündüğü, sindiremediği bir durumdur. Başa çıkamadığı olayı bilinç, bilinç altına iter. Yani aktif olarak hatırlayamayacağı bir yerde tutar.
Bir travmanın farkında değilsek veya onu görmemek için elimizden geleni yapıyorsak (örneğin bağımlılık geliştiriyorsak), bu travmanın döngüler hâlinde kendisini göstermesi (örneğin, tekrar benzer hisleri hatırlatan deneyimler ile), bu şekilde görülmeyi beceremiyorsa fiziksel hastalık ile kendisini göstermesi olasıdır. Ta ki biz travmamızı (veya her düşündüğümüzde bizi kötü etkileyen kökleşmiş negatif düşüncelerimizi) anlayıp iyileştirmek için bir şeyler yapana kadar kendini psikolojik veya fiziksel bir hastalık olarak gösterir. Eğer ömrümüzün yettiği sürede bununla ilgilenip iyileştirmez veya kaçarak bu yaşam yolculuğumuzu sonlandırırsak, bir sonraki nesillere duygu olarak aktarılarak çözülmeye çalışılabilir.
Yoğun olumlu duygular ve olumsuz olanlar da, hücre dokusuna ve bedenin enerji alanına anı olarak kodlanır. Bir anının hücre zedelenmesine yol açıp açmayacağı, deneyimlediğiniz olayı nasıl algıladığınız, ve nasıl hissettiğinize bağlı olarak değişir. Aynı olayı yaşayan iki farklı insandan biri, olaya karşı bakış açısına göre daha az veya daha çok etkilenebilir. Biri için bu durum travma yaratırken, diğeri için olağan bir anı olarak kalabilir.
Bedenimizdeki rahatsızlıklardan yola çıkarak hangi travmalarımızın aktif ve kronikleşmiş duygular olduğunu anlayabiliriz. Örneğin akciğerinde sıkıntı yaşayan birinin ölüm korkusu ile yüzleşmesi gerekebilir. Ya da şu an yaşadığınız sıkıntıları, zihin tarama ve nesneleştirme yöntemi ile bulabiliriz. Bu noktadan, bağlı olan travmaya inebilir ve terapi sırasında onları salarak rahatlatmak ve kökleşmiş düşünceleri olumlularıyla değiştirmek için gerekli çalışmaları yapabiliriz.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.