Depresyonda Cinsiyet Farklılıkları

Hepimizin sıkça duyduğu “depresyon” kelimesi günlük hayatımızda sıkıntı veren durumlarda hissettiklerimizi veya hayatımızın zorlu süreçlerinde deneyimlediğimiz durumları tanımlarken kullandığımız bir kelimedir. Fakat depresyon, kişinin kendine koyabileceği basit bir tanı olmaktan ziyade kompleks bir psikopatolojik süreçtir. Uzun yıllardır yapılan araştırmalar depresyonun kadınlarda ve erkeklerde nasıl seyir gösterdiğini ve hangi noktalarda farklılaştığını gözlemlemektedir.

Yapılan pek çok araştırmadan majör depresyonun kadınlarda, erkeklere oranla iki kat daha fazla deneyimlendiği görülmektedir. Dünyada ABD, Fransa, Lübnan ve Yeni Zelanda’nın da içinde bulunduğu pek çok ülkede depresyonun cinsiyetteki dağılımı ile ilgili benzer oranlar kaydedilmiştir (Weissman ve Olfson, 1995). İlginç bir şekilde bazı kültürel gruplardaki oranlar birbirinden farklılık göstermektedir. Ancak çoğu etnik ve kültürel gruplar için majör depresyon bozukluğunun cinsiyetler arasındaki farkı belirgindir; majör depresyon bozukluğu, erken ergenlik döneminde ortaya çıkmaya başlar, geç ergenlik döneminde de bu farklılık tutarlı bir şekilde devam eder. Buna karşın, kadınlardaki duyarlılığı açıklayabilmek için yapılan bazı önemli araştırmalarda kadınlardaki hormonal faktörlere odaklanıldı. Bulgular, cinsiyetle ilgili depresyonun daha çok geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin belirgin olduğu kültürlerde etkili olduğunu göstermektedir (Seedat, Scott, Angermeyer ve ark., 2009). Aşağıda sıralanan sosyal ve psikolojik faktörler, cinsiyetler arasındaki bu farkı açıklamaya yardım edebilir (Nolen-Hoeksema, 2011):

  • Erkeklerin iki katı kadar kadın, çocukluğunda cinsel istismara maruz kalır.

  • Yetişkinlik sırasında (örneğin, yoksulluk ve çocuk bakımı gibi sorunlarda) kadınlar, erkeklerden daha çok kronik strese maruz kalır.

  • Kabul gören geleneksel rollerden dolayı, kadınlar arasında görünüşleri ile ilgili yoğun öz-eleştiri tutumları görülür. Ergenlik dönemindeki kızlar, ergenlik dönemindeki erkeklere göre beden görünüşleriyle ilgili daha fazla kaygılıdır.

  • Bazı potansiyel ödüllendirici etkinliklerin yapılması ve geleneksel sosyal rollerde, “kadınsı” roller olarak kabul görmez.

  • Kişilerarası ilişkilerde kadınlar tarafından daha uygun bulunan, onay ve yakınlık kazanmaya odaklanmak, kişiler arası stres tepkilerini şiddetlendirebilir (Hankin, Mermelstein ve Roesch, 2007).

  • Toplumsal rollerde, kadınlar arasında duygu odaklı başa çıkma desteklenir; bu yaklaşım, büyük bir stresin ardından kadınlarda üzüntülü duygu-durumunu uzatabilir (Kring, Johnson ve Wiley, 2017).

  • Daha özgül olarak, kadınlar, daha üzüntülü duygu-durumlar ya da ortaya çıkan mutsuz eden olayların nedenleri hakkında daha fazla zaman harcama eğilimindedir.

  • Erkekler, dikkatlerini dağıtma ya da eylem odaklı başa çıkma faaliyetleri ile daha fazla zaman harcarlar. Örneğin, spor oyunlarına katılarak ya da diğer bazı etkinliklere dahil olarak üzüntülü duygu-durumdan sıyrılırlar. 

  • Depresyon anında gelişen bilişsel faktörleri inceleyen önemli bazı araştırmaları gözden geçirdiğimizde, bu araştırmalarda, bir konu üzerinde uzun süre durmanın, üzüntülü duygu-durumu uzatacağı ve yoğunluğunu artıracağı belirtilmiştir. 

Büyük olasılıkla, depresyonda cinsiyete göre farklılıklar çok sayıda faktöre bağlıdır. Bu hususlar etraflıca düşünüldüğünde, örneğin erkeklerde, alkol ve madde bağımlılığı, bunun yanı sıra antisosyal kişilik bozukluğu gibi rahatsızlıkların diğer türlerini göstermelerinin daha olası olduğu göz önünde bulundurulmalıdır (Seedat ve ark., 2009). Bu nedenle, psikopatolojide cinsiyet farklılıklarını anlamak, çok değişik risk faktörlerinin ve belirtilerin dahil olduğu faktörleri anlamayı gerektirir.


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu