Deri insanı bütünleyen ve örten bir zar olarak tarif edilebilir. Bu anlamda, dışsal
dünyadan gelen duyumlara karşı bir kalkan olarak görev yaparken, aynı
zamanda içsel çatışmalar ve uyaranların da üzerini örtmektedir. Deri, yapısı ve
işlevleri bakımından duyu organları arasında en önemlisidir. Çünkü diğer duyu
eksikliklerinde yaşamı sürdürmek mümkünken, derinin eksikliğinde bu mümkün
değildir(Anzieu,1995). Derimizin sağlığı ruhsal sağlığımız ile yakın ilişkilidir.
Bir çok deri hastalığı psikolojik stres faktörleri ile tetiklenir veya ortaya
çıkar.Sedef Hastalığı da bunlardan biridir.
Sedef Hastalığı tekrarlayan, ağrılı ve kişileri sosyal açıdan izole edici bir
rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığın ortaya çıkışında birçok farklı etken rol oynamakla
birlikte, psikolojik etkenlerin de oldukça önemli olduğu dikkat çekmektedir. Bu
hastalık hem strese bağlı olarak tetiklenmekte hem de yara ve plaka görünümü,
sık sık tekrarlanması , dışarıdan görülebilir olması ile kişide stres kaynağı
olmaktadır. . Bu tür psikolojik kökenli hastalıklar stres ya da içsel sıkıntıların
dışa vurumu olarak değerlendirilebilir. Sedef hastalığına sahip kişilerle
görüşüldüğünde bir çoğu hastalığın ilk başlangıcını travmatik bir yaşam
öyküsüne bağlamaktadır. Kayıp, hastalık ve diğer üzüntü yaratan durumlardan
etkilenen bu kişiler genellikle hassas yapıda kendi duygularını içinde biriktiren,
başkalarını kırmaktan korkan kişiler olduklarını ifade etmişlerdir. Duyguların
yeterli ifade edilmemesi olması kişilerin birçok alanda psikosomatik belirtiler
göstermesine, yani duygularını beden yoluyla ifade etmesine yol açabilmektedir.
Unutmayalım ki derimiz dış dünya ile aramızda bağlantıyı kuran bir perde
görevi görür (Szwec, 2006). Dil ile ifade edilebilen duyguların
bedenselleştirilmesine gerek kalmaz. Bu durumda fiziksel hastalığın meydana
gelme olasılığı düşebilir. Duygularını ifade etmek dışarıdan bunu yapabilen
kişilere oldukça kolay görünmekle beraber bunu yapamayan kişi için oldukça
zor bir durumdur. Duygunun ifade edilebilmesi için önce kişi tarafından fark
edilmesi, anlamlandırılması ve tanınması gerekir. Bu bir beceridir ve erken
dönemlerde kurulan ilişkilerde gelişmeye başlamaktadır.
Duygu ifadesinin ilk öğrenildiği ortam aile ve ilk öğreten kişi ise özellikle
annedir. Bu sebeple anne ile güvenli bir bağ kurulması özellikle önem arz
etmektedir. Ayrıca güvensiz bağlanma kişi üzerinde ileriki yaşantısına kadar
taşınacak bir stres ve olumsuz duygulanım yaratabilir. Bu durum yine
psikosomatizasyon (psikolojik sıkıntıların beden yoluyla ifade edilmesi) için
riski arttırmaktadır. Bu kişilerde psikoterapötik açıdan duygu ifadesi ve aile ve
yakın ilişkilerin çalışılması hastalığın psikosomatik boyutunu azaltabilir. Ancak,
hem hastalığın karmaşık yapısı hem de her bireyin ruhsal özgünlüğü dikkate
alınarak diğer psikolojik faktörlerinde araştırılması ve fiziksel müdahalelerin
gerekliliklerinin yerine getirilmesi mutlaka öncelik taşımalıdır. Bu durumda en
uygun olan tedavi şekli gerekli fizyolojik müdahalelerin bir dermatolog
tarafından yapılmasının yanısıra kişinin psikoterapiye yönlendirilip bu şekilde
stresinin azaltılması ve duygularını ifade etmek konusunda bilgi ve beceri
kazandırılmasıdır. Bu şekilde yürütülen bir tedavi daha çabuk etki edebilir ve
daha kalıcı sonuçlar elde edilmesine katkı yapabilir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.